Hiçbir Zaman Kolay Olmadı: Türk Metal Müziği


İstiklal Caddesi’ndeki kitapçıda gezinirken karşıma tam da aradığım türden bir parça çıktı. Karakarga Yayınları’ndan çıkan Türkiye’de Ağır Müziğin Geçmişi benim gibi müzik sevdalıları için biçilmiş kaftan. 


Kendisi de bir müzik tutkunu olan Adnan Alper Demirci’nin onlarca yıllık arşivinden ve büyük emeklerle toplanan bilgi birikiminden ortaya çıkan bu kitap, Türk metal müziğinin nereden gelip nereye gittiğine, nasıl dönemlerden geçtiğine, bu dönemlerin toplumsal olaylarının bu müzik tarzını nasıl etkilediğine dair son derece etkileyici ve referans yönü de son derece kıymetli bir çalışma. 


Adnan Alper Demirci henüz kitabın başında bu alanda çok ama çok kıymetli bir insan olan Çağlan Tekil’e teşekkürlerini iletiyor. Gerçekten de Çağlan Tekil’in Türk rock müziği -özellikle metal- alanında katkıları saymakla bitmez, bu alanda biraz gezinen herkes de kendisinin değerini zaten biliyordur. Bu açıdan ithaf kısmı oldukça anlamlı. 


Çağlan Tekil


Çok sayıda müzik kitabı okudum ve buna yerli-yabancı biyografi kitapları da dahil ama bu kitap içlerinde en derli toplu olan çalışmalarda en üst sıralara oynar nitelikte. Gerçekten özellikle yerli müzik kitaplarında olaylara genelde tek bir açıdan bakılması ve dönemlerin karman çorman olması ülkemizdeki müzik tarihi kitaplarındaki başlıca sorunlardan birisi. Bu kitap bana kalırsa bunu en profesyonel biçimde savuşturan eser.


Her bölümü yaklaşık 7 yıl olmak üzere kitap 1981-2020 arası 5 döneme ayrılıyor. Bu bölümlerin hepsinin girişinde kısa özet olarak dönemin şartları, müzik piyasasının seyri ve döneme damgasını vuracak olaylardan kısaca bahsediliyor. İlerleyen sayfalarda ise okur olarak bu dönemlerin detayına iniyorsunuz. Ansiklopedi gibi bir hizmet. 


Ayrıca bir diğer ilgimi çeken kısım kitabın son derece modern tarzda biçimlendirilmesi. Kitabın içerisinde fotoğrafların yer kaplayacak olması, videoların da konulamayacak olmasından ötürü neredeyse her sayfada anlatılan her olay hakkında yine Demirci’nin arşivine dayanan QR kodlar bulunuyor. Bu QR kodları tarattığınızda olaylara görsel olarak da dahil olabiliyorsunuz. 

Bir dönem müziği kitabında tabii ki ilk beklentiniz o dönemin grupları, yerli ve yabancı konserler, röportajlar vb. içerikler oluyor. Türkiye’de Ağır Müziğin Geçmişi tüm bunların yanında aslında Türk metal müziğine sadece müzik penceresinden bakmaktansa dönemin plakçılarını, tişörtçülerini, dergicilerini, müzik yazarlarını ve daha birçok elemanı da hikâyeye dahil ediyor. Bu da özellikle benim gibi bu tarzın en yoğun hissedildiği şehirlerden biri olan İstanbul gibi şehirlerde yaşayanlar için arada bir önünden, kıyısından, köşesinden geçtiğiniz yerlerin tarihi ile ilgili de size fikir sunuyor. 



Kitap, Türk metal müziğinin ülkedeki ilk yansımalarının ve toplumdaki ilk tepkilerin anlaşılması açısından aslında bence değerli bir bakış açısına sahip. Genellikle o dönemin şartları düşünüldüğünde insanların ilk aklına gelen toplumun bu insanlara Satanist muamelesi yapması ve bir korku iklimi oluşması oluyor. Aslında hikayenin ayrıntılarına inildiğinde en başında bu algının radikal bir biçimde olmadığı fakat bazı olayların toplumun bu kesiminin üzerine bilinçsizce yıkılması ve algı oluşturma çabalarının tüm çıplaklığıyla göz önüne serilmesi olayın nereden nereye geldiği açısından beni bile şaşırttı. Ülkenin o döneminin politik şartları ve sosyolojik birikimlere göz gezdirildiğinde neden böyle bir durumun ortaya çıktığını anlamak için bu sayfalara göz gezdirmekte fayda var. 


Benim ilgimi çeken kısımlardan da biraz bahsetmek isterim.

  • Özellikle Asım Can Gündüz’ün benimsenip benimsenmeme hakkında mücadelesi kitabın farklı bölümlerinde ele alınma şekli ile birlikte hoşuma gitti. Gündüz’ün hikayesinin son kısmı benim de tanık olduğum Youtube videolarına atıfta bulunuyor. Nur içinde yatsın. 
  • Kitabın başından sonuna belki de hikayenin en çok içinde olan grup Pentagram. Her Türk metal müziği dinleyicisinin olduğu gibi benim için de çok kıymetli bir grup. Bu kitapta önemli olan kısım ise Pentagram’ın sadece bir gruptan çok ama çok fazla olması. Yeri geldiğinde diğer gruplara ekipman sağlayan, yeri geldiğinde kaset dağıtan, yeri geldiğinde yabancı grup elemanlarına yuva açan tabiri caizse bir “çatı” Türk metal müziğinde Pentagram. Birebirde tanışma şansına eriştiğim bu grubun sayfaları en zevk aldığım sayfalar oldu. 
  • Şu an yaptıkları müzikle Türk metal müziğine dahil olmayan fakat hepimizin tanıdığı isimlerin hikayelerinin de sayfalar arasında bolca bulunması, popüler isimler hakkında da bizlere bilgiler sunuyor. Teoman’ın Mirage’ı, Şebnem Ferah ve Özlem Tekin’in Volvox’u hepimizin tanıdığı isimlerin henüz yolun başında yaşadıkları olayları gözler önüne seriyor.
  • Hepimizin kulağına değişik anılarda çalınan fakat yaşımın tutmaması nedeniyle Kemancı efsanesine şahit olamamam bu kitapta beni en çok üzen nokta oldu. Bir akşamüstü arkadaşlarınla Galata Köprüsü’nün altında demlenirken mekana bir anda Jimmy Page ve Robert Plant’in girme ihtimali beni saç beyazlatan türde bir kedere sürükledi.

  • Üzüldüğüm bir diğer kısım ise yine yaşımdan ötürü kaçırdığım o efsanevi 1993 -Ahmet San organizasyonuyla düzenlenen- ve sonrasında da bir noktaya kadar –siyasal islam- devam eden yabancı grupların konserleri. Neler kaçırdığımızın bu denli detaylı yüzümüze vurulması can acıtan bir nokta oldu. 


Özetle Türkiye’de Ağır Müziğin Geçmişi son derece nitelikli bilgilerin bulunduğu, sadece bir müzik tarzının değil toplumun da nasıl şekillendiğini anlamak açısından son derece kıymetli bir referans kitabı niteliği taşıyor. Türkiye sosyolojisi veya müzik ile kıyısından ucundan bile ilginiz varsa kaçırmamanız gereken bir kitap. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar